7 Ekim 2023’te gerçekleşen ve İsrail tarihinin en kanlı saldırılarından biri olarak kaydedilen olaylar, ülkenin askeri ve siyasi stratejilerinde derin etkiler bıraktı. Bu durum, İsrail’in güvenlik politikalarını yeniden gözden geçirmesine yol açtı.
Geçmişte, İsrail ordusu sivil kayıpları en aza indirmek için operasyonlarında küçük çaplı mühimmat kullanmayı tercih ediyordu. Ayrıca, rehinelerin serbest bırakılması amacıyla yüzlerce tutukluyu takas etmeyi göze alıyordu. Örneğin, 2011 yılında İsrail, asker Gilad Şalit’in serbest bırakılması karşılığında 1.000’den fazla tutukluyu, aralarında 7 Ekim saldırısının planlayıcısı Yahya Sinvar’ın da bulunduğu kişileri, serbest bırakmıştı. Ancak, bu tür takasların uzun vadede daha büyük tehditlere yol açabileceği gerçeği, İsrail’in bu politikasını yeniden değerlendirmesine neden oldu.
Şu anda, İsrail hükümeti ve ordusu, yüksek profilli hedeflere yönelik operasyonlarda daha büyük ve etkili mühimmat kullanma eğiliminde. Bu strateji değişikliği, sivil kayıpları artırma riski taşısa da, liderlerin etkisiz hale getirilmesinde daha kararlı bir tutum sergilenmesini sağlıyor. Ayrıca, rehinelerin serbest bırakılması için yapılan takaslarda daha temkinli ve stratejik bir yaklaşım benimseniyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu yeni yaklaşımın, ülkenin güvenliğini ve vatandaşlarının geleceğini koruma sorumluluğunun bir parçası olduğunu belirtiyor. Ancak, rehinelerin aileleri için bu durum büyük bir duygusal yük oluşturuyor. Ailelerin sevdiklerinin güvenliği için gösterdiği çabalar anlaşılır olsa da, devletin genel güvenlik politikalarıyla bireysel talepler arasında bir denge kurulması gerektiği vurgulanıyor.
Sonuç olarak, 7 Ekim saldırıları, İsrail’in askeri ve siyasi stratejilerinde önemli değişikliklere yol açtı. Bu yeni yaklaşım, ülkenin güvenliğini sağlamada daha sert ve kararlı adımlar atılmasını öngörüyor. Ancak, bu stratejilerin uzun vadeli etkileri ve bölgedeki dengelere nasıl yansıyacağı zamanla daha net anlaşılacak.
