Kritik teknolojilerde elde edilen gelişmelerin, ulusal güvenlik ve ulusal egemenlik gibi kavramlarla anıldığına ve hatta ikinciliğin yenilgi ile özdeşleşebildiğine şahitlik ediyoruz. Zira 21. yüzyılın kompleks koşulları altında mevcut süreçler, alışılagelmiş doğrularla açıklanamıyor.

Covid-19 Pandemisi ve ardından gelişen çip krizi koşullarında tüm dünyada telekomünikasyon başta olmak üzere pek çok farklı sektörde arz-talep dengesizlikleri oluşmuş ve maliyetler de ciddi oranda yükselmiştir. Etkileri hala sürmekte olan bu süreç, evrensel yönetişim ilkelerine göre yönetildiği ifade edilen kimi global şirketlerin, kriz anlarında merkez ülkelerinin ve/veya seçili bölgelerin çıkarlarına odaklanmayı tercih edebildiklerini açık biçimde kanıtlamıştır.

Rusya ve Ukrayna arasında gelişen savaş koşulları altında ABD ve AB ülkelerinin yoğun yaptırım ve kısıtlamalarıyla yüzleşmek durumunda kalan Rusya’ya yönelik kısıtlamalar yalnızca geleneksel rakipleriyle sınırlı değildir. Bugün Rusya, “müttefiki” Çin’in dolaylı kısıtlamalarıyla da mücadele etmek durumundadır. Rusya-Ukrayna Savaşı, Rusya tarafından izlenen saldırgan politikaların bir sonucu olarak gelişmiş olsa da Rusya’nın karşılaştığı doğrudan ve dolaylı kısıtlamalar, Rusya’nın savaş suçlarıyla değil, küresel güç dengesinde Rusya’yı baskılamak için “uygun” koşulların oluşması ile ilişkilidir.

Filistin direnişi için dönüm noktası: Ahmed El-Caberi’nin suikasti Filistin direnişi için dönüm noktası: Ahmed El-Caberi’nin suikasti

Bu zorlu rekabet koşulları altında, yerli üretim ve tasarımın önemi “malum” olarak nitelenebilecek bir gerçeklik olsa da kritik sektörlerde söylem ve eylem düzeyinde bu malum gerçekliğin şüphesiz biçimde takip ediliyor olduğundan emin olmamız gerekiyor.

Türk Savunma Sanayiinin Türkiye aleyhtarı haberler yayınlamayı bir yayın ilkesi edinen kurumlar tarafından dahi görmezden gelinemeyen büyük başarısı, bu malum gerçeklik karşısında Türkiye’nin attığı en güçlü adımlardan birisi olarak öne çıkmaktadır.

Türk Savunma Sanayiinin kat ettiği yol, Türkiye’de nitelikli üretim disiplinin yaygınlaşması için kıymetli fırsatlar sunuyor. Savunma sanayii, pek çok farklı örnekte de kendini gösterdiği üzere özellikle telekomünikasyon ve siber güvenlik gibi sektörler için destekleyici ve tamamlayıcı bir güç potansiyeli taşıyor. Hal böyleyken Türk Savunma Sanayiinde elde edilen başarıların diğer sektörlere yeterince yansımaması, Türkiye için çok büyük bir kayıp anlamına gelecektir.

Milli askeri kabiliyetlerimizin yürüttüğümüz güçlü askeri operasyonlara sunduğu katkıların yanında Azerbaycan, Libya ve Suriye başta olmak üzere pek çok kritik bölgede tarihin seyrinin değiştirilmesinde oynadığı öncü rol ile gurur duymaya ve bu gücü daha da ileriye taşımaya devam etmeliyiz. Bununla birlikte söz konusu gücün neden telekomünikasyon sektörü gibi çağımızın temellerini oluşturan bir sektörde benzer bir düzeyde hissedilemediğini kendimize sormak durumundayız.

80 milyon seviyesini aşan nüfusuyla Türkiye, kendi ürünlerinin gelişimini mümkün kılabilecek bir iç pazara sahip. Ancak telekomünikasyon sektöründe ölçek ekonomisinin vadettiği fiyat avantajlarından yeterince faydalanamıyoruz. Oysa yerli üreticilerin belirli fiyat seviyelerini yakalayabilmesi; yeterli talep ve nitekim üretim seviyelerine çıkılmasını gerektiriyor.

Yerlilik ve millilik kavramlarını bir pazarlama unsuru olarak kullanan, değer üretme çabasından uzak biçimde ticari faaliyetlerini artırmaya çalışan aktörleri ayrı tutarsak, telekomünikasyon sektörümüzün rekabete hazır olduğunu hiçbir kuşkuya mahal vermeden söylemek gerekir. Farklı ülkelerde yürüttükleri faaliyetlerle rekabet koşullarının gereklerini içselleştirmiş olması beklenen global şirketler için ise bu cümleyi kurmak oldukça güç.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın bir özdeyişi haline gelen “Dünya beşten büyüktür” ifadesi doğrultusunda telekomünikasyon sektörümüzü incelemek, sektördeki mevcut koşulları özetlemek için yeterli olacaktır.

Genel olarak değerlendirildiğinde, küresel düzeyde telekomünikasyon altyapıları beş şirketin tekelindedir. Farklı örneklerde gözlendiği üzere tekel gücünü sonuna kadar kullanan bu şirketler müşterileriyle bağlantılı olmaya değil, müşterilerini kendilerine bağımlı kılmaya odaklanmaktadır. Tekel güçlerine zarar vereceğini değerlendirdikleri rakip şirketleri, pazarın dışına çıkarmak için fiyatlandırmalarını maliyet koşullarının altına indirmekten dahi çekinmeyebilmektedirler.

Operatörlerle güçlü ilişkiler kurmaya büyük bir ehemmiyet veren tekeller, Türkiye tarihinin en büyük afetiyle mücadele ederken sahada gerekli aksiyonları almaktan imtina etmiştir.

Bu koşullar altında, yerli kabiliyetlere gerekli talep koşullarını sağlamak için küresel tekellerden ürün teminin güçleşmesini beklemek, yalnızca Türkiye’nin dijital egemenliğini koruyabilmesini zorlaştıracaktır.

Uzun yıllardır askeri haberleşme gereksinimlerini büyük ölçüde yerli kabiliyetlerle karşılayabilen Türk mühendisliğinin kabiliyetlerinin telekomünikasyon sektörünün ihtiyaçlarını da kapsar hale gelmesi temel bir gereklilik olarak karşımızda duruyor.

Yine bu süreçte tekeller karşısında küresel düzeyde telekomünikasyon sektöründe günbegün güç kazanan açık kaynağa dayalı tasarım ve üretim faaliyetlerine ilişkin trendleri anlamalı ve bu alternatif çabaların da bir parçası olmalıyız.

Telekomünikasyon sektörü beşten büyüktür.

Kaynak: Savunmatr.com